DİĞER
“Kitap bugünün Türkiyesi’nde okuyucusuna sadece karamsarlık “armağan” edebilir. Fakat bu da yazarın suçu değil. Bu topraklara dair içinde umut besleyen bir kalemin Mezopotamya çöllerine sürülüşünü görmek yeterli değil mi?”
“Ece’nin evreninde kimse için büyük yıkımlar, büyük başarılar, büyük sevinçler yok. Büyük herhangi bir şey veya duygu küçültülüp dijitalize edilemiyor, bireyi ile birlikte sıkıştırılamıyorsa 'cazip' değil. Hep bir 'ortalamacılık' havası var. Dolayısıyla küçük mutluluklar, küçük mutsuzluklar, küçük çakallıklar öne çıkıyor. Büyük’e yer yok konsensüste.”
"Ece Ayhan, tıpkı Baudelaire ve Rimbaud gibi, kötünün ve kötülüğün estetiğini şiirlerinde yansıtmıştır. Zira güzel şeylerin kötülüğün içinden çıkacağının farkındadır. Edebiyat araştırmacılarının çok defa belirttiği üzere şiir dilini ters-düz etmiştir; ancak bunu yaparken amacı dille dans etmek değil, iktidarın dilini yıkmaktır..."
"Otobiyografiler, münferit onlarca olayın birbirine bağlanarak, yazan öznenin merkezîliğinde bir mantıksal bütün teşkil edecek şekilde kurgulandığı metinlerdir. Ama kurgu olmaları, tarihçi için güvenilmez fanteziler oldukları anlamına gelmez. Kurgulanmanın mantığını anladığımız ve akılda tuttuğumuz sürece pekâlâ kıymetli kaynaklar teşkil edebilirler."
"Çağla İlk ve Misal Adnan Yıldız'ın Baden-Baden Kunsthalle'deki –görmediğim– ilk sergileri pat diye Ece Ayhan’dan yola çıkıyordu; Devlet ve Tabiat. Son sergileri ise bunu tersyüz ediyor: Tabiat ve Devlet."
"Japonya izlenimlerinin çevresi hep bir Zen dumanıyla çevrili. Tiyatro, çay sanatı, resim, yazı, bahçe süslemeciliği, çömlekçilik ve hatta savaş sanatları gibi alanların kavranışına hep Zen eşlik eder. Boşluk, merkezsizlik, hiçlik gibi kavramlar; ruh ve beden bütünlüğü gibi düşünceler... Giderek 'Japonya eşittir Zen' gibi bir izlenime kapılmak kaçınılmaz olur. Aksine, Zen Japon toplumunda oldukça marjinal bir yer tutuyor."
"Çok üzerinde durulduğu söylenemez ama Montaigne’in Denemeler’i son derece katmanlıdır; hatta Ece Ayhan’ın şiirleriyle boy ölçüşecek bir alacakaranlık içerir. Bizler onu akıllı, uslu ve etliye sütlüye pek karışmayan bir düşünür olarak görme eğilimindeyizdir ama böyle düşünerek mevcut potansiyelini ıskalıyoruz. Halbuki denemeyi, kendi sınırlarını aşan ve diğer türlerle çiftleşmeyi başaran bir tür olarak görmeliyiz."
"Lessing’in romanesk, gerçekçi ve lirik tarzı, kültürel çatışmalar, ırksal ve etnik adaletsizlikler, bireysel vicdan ile kamu yararı arasındaki çelişki, sınıflar arasındaki şiddet, kökünden kopma, hatta çocukluk gibi çeşitli konuları ele almasına izin veriyor."
Acemoğlu ile Robinson, Ulusların Düşüşü’nde dünyadaki eşitsizliğe ve farklılıklara odaklanmışlardı, Dar Koridor ise özgürlük hakkında. Özgürlüğü Locke’tan, devlet tanımını da Hobbes’tan alarak Leviathan sözcüğünü kitap boyunca devletle eşanlamlı kullanan yazarların temel savı “özgürlüğün oluşması ve yeşermesi için hem devletin hem de toplumun güçlü olması gerektiği”.
Edebiyatımız bu çeşit bir boyun eğmiş yazarlar mezarlığıdır; o nedenle geçmişe baktığımızda yeniden okuma gereği duyduğumuz birkaç isimden fazlası çıkmaz
Evet, devlet birçoklarınca iklim değişikliğinin etkilerini hafifletmek için yapılması gerekenleri sağlamanın tek yolu olarak görülüyor ama tarih bunun aksini ortaya koyuyor
Zaman varsa, kadın içindeki kendine ait odalarının kapılarını tek tek açacak, dilerse de kapatacak. Kendini kuracak; düşlerini, dilini, cümlelerini ve isterse de yıkacak...
Daha Fazla
© Tüm hakları saklıdır.